Bilgisayar Oyunları, Filmler, Benzerlikler, Åžiddet

November 22nd, 2006

Popüler kültürün ve gençliğin iki vazgeçilmez parçası : Sinema filmleri ve bilgisayar oyunları. Artık gençler, bu ikisiyle büyüyor, bu ikisini takip ediyor, bu ikisini konuşuyor. Küresel düşündüğümüzde ise tüm bu genç insan topluluğunun ortak bir anlayışta birleştiği bir de müzik alanı var. Her ne kadar zevkler ve renkler tartışılmaz denilse de, detaylarda farklılık gösterse bile, temelde günümüz gençlerinin benzer şeylerden hoşlandığını söylemek yanlış olmaz.

Oyunlar ve filmler düşünüldüğünde, ortaya bir de şiddet unsuru çıkıyor. Mafya dizilerinin ülkemizde çılgınca izlenmesi, dünya çapında gelmiş geçmiş en iyi film olarak gösterilen Godfather (1. Bölüm) ın da bir mafya filmi olması, içerisinde kan olmayan ve adam öldürülmeyen bir filme artık neredeyse rastlanamaz olması, olayın film sektörü açısından kısa bir tespiti. Oyun sektöründe ise, oyuncular istediği tür şiddeti etkileşimli olarak yaşayabiliyorlar . Sözgelimi, çete elemanlarını öldürerek puan (yada para) topladığınız Grand Theft Auto (GTA) yada suikastınızı çeşitli yollardan gerçekleştirebildiğiniz Hitman, yada kendini yönetmen diye adlandıran karakterin istediği şekilde adamları garip sadist yollardan öldürebildiğiniz Manhunt gibi oyunlar belki de ilkokul çağındaki çocukların bile normal bir şekilde oynayabildiği garip birer fanteziler dünyasını temsil ediyor. Carmageddon adlı oyunu oynadıktan sonra direksiyon başına geçen sürücünün arabayı kaldırımda yürüyen insanlar üzerine kırması ne kadar düşük bir olasılıksa, sıralanan bu oyunları oynayan birinin de sokakta gördüğü ilk ters tipe saldırması da o kadar düşük bir olasılıktır fikrini savunanlar da var. Unutulmaması gereken ise, işin bilinçaltı boyutu…

Inside Man adlı filmde, Clive Owen banka soygunu sırasında yüzü maskeli ve elinde AK-47 olduğu halde yanında bulunan çocukla sohbet ederken oynadığı oyuna bakıyor. GTA konseptine yakın bir oyun; rakip çete elemanını öldürdükten sonra ağzına elbombası koyup kafasını hava uçuruyor. çocuk oyunu anlatırken, adam öldürerek puan topladığından bahsediyor ve eğer banka soyarsa en yüksek puanı alacağını söylüyor. çocuğun banka soyguncularına hissettiği derinden bir takdir ve heyecansız hali dikkatlerden kaçmıyor. Owen, bu manzarayı görünce şaşkınlığını gizleyemiyor ve Banka soymanın cool olduğunu düşünüyorsun, ha? , kafasını sallıyor, Bu oyunla ilgili olarak babanla konuşmam lazım diyor.

Jason Statham ın başrolde oynadığı Crank adlı filmde karakterimize ölümcül bir zehir enjekte ediliyor ve esas oğlan ölmeden önceki bu son birkaç saat içerisinde kötü adamlardan intikam almaya çalışıyor. Kaybedecek hiçbirşeyi olmayan Statham, şehri birbirine katmaktan geri kalmıyor. Post-modern MTV tarzı montajlanmış hızlı filmde dikkati çeken oyun benzerliği ise tabiki bitmez tartışma kaynağı Grand Theft Auto. Oyunda ve filmde hiç durmadan, sürekli heyecanlı birşeyler yapmaya çalışan esas karakter, elbette yasal yollardan bu ihtiyacını karşılayamayacağından sürekli değişik suçlar ekrana geliyor. Filmde, oyunda olduğu gibi karakterin istediği arabayı durdurup çalması, onlarca adam öldürmesi, polisleri peşinden eksik etmemesi hatta polis taşıtlarına bile el koyması, arabayla alışveriş merkezine girmesi, 2 metrelik yolu kısaltmak için arabaların üzerinden koşması gibi detaylar göze çarpıyor. Filmin sonlarına doğru bir sahnede görüntü helikoptere doğru yakınlaşırken, GTA 2 de arabaların el freni ile kayarken çıkardığı ses efekti alakasız bir şekilde duyuluyor. Hatta film bittikten sonra geçen resimlerin birinde Rockstar Energy Drink yazıyor, Rockstar ise GTA yı üreten firma.

Mide bulandıracak kadar popüler olmuş Counterstrike eklentisinin motoru, efsanevi oyun Halflife ve bunun 2. versiyonunda da elinde levyeyle gezmeye devam eden Gordon Freeman ise popüler kültürden ilham aldığı kadar ona ilham da veriyor. Toplumun çok sert bir askeri idare tarafından kontrol altında tutuluğu ve oldukça meşhur olan kurgu için elbette tam olarak bir çıkış noktası belirtemiyor, dolayısıyla şu şundan gördü de yaptı demek doğru olmaz. Ama; toplumun genel duygusuz hali ve sonda kahramanın tek başına bu askeri baskının merkezine gidip devrimi gerçekleştirmesi Equilibrium , örümcek tarzı yürüyen dev robotlar War of the Worlds daki benzerleriyle alakalandırılabilir. Yine Clive Owen ın oynadığı Children of Men in özellikle sonlarına doğru izlediğimiz çatışma sahneleri, bakımsız komünist tip bina içerisinde dolaşma, tankın binaya ateş etmesi, tarafların giyiniş tarzları, kirli ortamlar, duvardaki grafitiler, filmin ve oyunun başında görülebilen uç uca U eklenmiş gibi koridor tarzı sıra, askeri güç ve isyancı gerillalar arasındaki gelecekte resmedilen bu savaş ortamı da hakeza Halflife 2 deki sahnelerle alakalandırılabilir.

Private Ryan filminin başlangıcında, Steven Spielberg tarafından nefes kesici bir şekilde çekilen Normandiya çıkartması ise Call of Duty adlı oyunun aşamalarından birini teşkil ediyor. Repliklerin, olayların (gelirken yandaki geminin batması, askerin kusması, öndekilerin bariyer iner inmez ölmesi, keskin nişancı sahnesi…) ve bazı karakterlerin davranışlarının bile neredeyse aynı olduğunun gözlerden kaçması mümkün değil. Call of Duty nin devam eden versiyonunda yine aynı tadı alabildiğimiz; elimize Sovyet askerleri tarafından silah tutuşturulup, Almanların önüne geri dönenin vurulacağı şartıyla sürüldüğümüz sahne ise Enemy at the Gates ile ciddi benzerlik gösteriyor. Yine oyundaki Keşkin nişancı kasabaları nın soğuk ve ölüm kokan atmosferi de filmde işlenen Stalingrad muharabelerindeki bazı ortamlarla alakalandırılabilir.

Filmler ve oyunlar arasında bilinçaltı ilişkileri kurarken, komplo teorilerinden öte, birkaç noktayı akılda tutmak faydalı olabilir.Mesela, burada kimin kimden etkilendiği noktasında öncelikli olarak piyasaya sürülme tarihlerine dikkat etmek gerekiyor. Elbette bulunan tüm kanıtların aksine ikili, birbirlerinden etkilenmemiş de olabilirler. Film endüstrisi, oyun endüstrisine göre çok daha büyük hacimli olduğu için; küçük, büyükten etkilenir gibi yorumlar da pekala yapılabilir ancak yönetmenlerin de popüler kültürü yakından takip ettiği, bir kısmının aktif olarak oyun bile oynadığı akıldan çıkarılmamalı. Bilgisayar kültürünün filmlere etkisi ise son yıllarda rahatça gözlemlenebilir oldu. Dünya çapında bilinen web siteleri birçok filmde boy gösterdi: Yahoo Search (Butterfly Effect 2…) , Ebay (Clockstoppers, What do women want…), Google (Ring, Hitch…)

Bununla birlikte filmlerin ve oyunların da ortak bir kaynaktan beslendiği durumlar da olabilir. örneğin Frank Herbert ın 1965 yılında Dune adlı romanında betimlediği dünya, Westwood firması tarafından aynı isimle birkaç sürüm oyuna aktarıldı. Hatta bu oyunlar arasında Dune 2 gibi ilk gerçek zamanlı strateji (RTS) oyunu da bulunuyor. Satranç gibi sırayla oynanan stratejiler yerine, aynı anda karşılıklı ve dolayısıyla daha gerçekçi bir savaş simulasyonu ortamı tanımlayan RTS (Real Time Strategy) türünün ilk örneği olan Dune 2 den sonra Starcraft, Warcraft, Age of Empires … gibi birçok kült oyunun da bu çizgiyi takip ettiğini antiparantez hatırlatalım. Dune romanından beslenen, çok bilinmese de, David Lynch ve John Harrison gibi yönetmenlerin yine aynı isimle yönettikleri filmleri var. örnekleri çoğaltmak mümkün.

Ticari anlamda, filminden sonra çıkan oyunlar ise hep filmlerinin gölgesinde kaldığından, özellikle ilk kısımda bahsettiğimiz bilinçaltı, yada ilk etapta farkedilmeyen benzerliklerden farklı bir kulvarda incelenmeli. Bitmek tükenmek bilmeyen bir başka Harry Potter filminden sonra çıkan resmi oyunu da elbette kaçınılmaz olarak ilham kaynağına benzeyecektir ancak bu ilişki, işin sosyolojik boyutundan daha çok ticari boyutunu ilgilendirdiğinden üzerinde fazla durmaya gerek yok.

Elbette sadece şiddet ve savaş alanında benzemeler yok. özellikle fantezi dünyasında birçok ortak nokta bulunabilir. Sözgelimi, Blizzard firmasının Warcraft serisindeki Orc ların yada yürüyen ağaçların, Lord of the Rings dekilerle ne denli benzediğini söylemek oldukça yersiz olacaktır. Dune örneğinde olduğu gibi aynı kaynaktan (Orta Dünya Fantezisi) beslenen çalışmalar söz konusu.

Araba yarışı türündeki oyunların en bilinenlerinden Need For Speed serisinin Most Wanted sürümündeki videolarda izlenebilen dedektif tiplemesi Gone in 60 seconds daki dedektif tiplemesiyle neredeyse tıpa tıp aynı. Bu karakterin oyunun son aşamasından önce tüm polis arabalarını sizin peşinize takmak için sarfettiği Everyone!!! bağırışı ise, Luc Besson un Leon undaki yine meşhur bağırışı akla getiriyor. NFS nin Underground serisiyle Fast and Furious arasındaki paralellik ise oyunu ve filmi birer kere görmüş olanlar için çok kolay farkedilebilir bir özellik.

Gerçekle hayalin iç içe geçtiği günümüzde, sözü geçen popüler kültür öğelerinin, insanların, özellikle de gençlerin yaşam alanlarında önemli yerler kapladığı bilinmekte. Bu ve benzeri etmenlerin her ne kadar karar alma mekanizmalarını kontrol eden bilinç kısmına etki ettiği konusunda dikkate alınabilecek kadar belirgin istatistiki bulguya rastlanmasa da, tüm bunların bilinçaltına izler bıraktığı da yadsınamaz bir gerçek. Inside Man örneğinde görüldüğü gibi, banka soygununu normal bir davranış gibi algılayan ve bundan rahatsız olmayan bireyler mi yetiştiriyoruz, sorusunu sormamız gerekiyor kendimize. Konunun ticari yönünden ziyade, sosyolojik ve psikolojik açılardan üzerinde etraflıca araştırılması gerektiğini unutmamamız gerekir; aksi takdirde toplum dinamiklerinin bozulduğunu farkettiğimizde, düzeltmek için çok geç olabilir.

- Burak Bakay

Köşedeki tüm yazılar :

toz ve çamur


Köşeler

En Son Yazılar