hamidiye alayları

February 21st, 2006

 
Dönemin Siyasi Durumu  

Fransız İhtilali ile birlikte dünyaya yayılan ulusçuluk hareketleri Avrupa’daki krallıklarla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkisi altına almıştı. Osmanlı Mülkü’nün Rumeli yakasındaki gayri Müslim ulusçuluk hareketlerinden sonra o bölgedeki Müslüman unsurlar da ayrılıkçılık hareketine katılacaklardı. Arnavut ve Makedon ayrılıkçıların başlattıkları ulusçuluk hareketi, daha sonra bölgede bulunan batı tarzı eğitim almış mektepli subayları da etkisi altına almış ve Yeni Osmanlılar Hareketi’nin doğmasına sebep olmuştu.

Kürt ayrılıkçı hareketinden önce “Şark Vilayetleri”ne sıçrayan Ermeni bağımsızlık çalışmaları Özellikle Rusya ve Fransa’nın ekonomik ve politik yardımlarından dolayı Osmanlı devleti için büyük bir tehdit haline gelmişti. Doğu Anadolu’da bulunan Ermeni gençler, alenen kafileler halinde Doğu Beyazıt ve Iğdır üzerinden Erivan’a geçip askeri ve gerilla eğitimi alıp geri döndükten sonra bölgede terör, ve Müslüman unsurlara yönelik katliamlara girişiyorlardı.

Ermenilerin 13 Haziran 1878′de Berlin Konferansı’na “Ermenistan’a ilişkin Proje” sunması ve bu projenin olumlu karşılanmasından sonra içerideki terör ve katliam eylemleri hızlandı. Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütlerin düzenli ordu haline dönüşmesi ve Rusya’nın “Şark Vilayetleri”ne yönelik emellerini açıkça ifade etmesi ve işgal hazırlıklarına başlaması üzerine Osmanlı Devleti, bölgede “asayişin temini, Ermeni şaki ve katillerin tedip edilmesi ve Rus işgaline karşı” halktan silahlı güçler oluşturmayı kararlaştırdı. (Mehmet Aydın, İkinci Abdülhamit Han’ın Liderlik Sırları)
Alayların kuruluş sebepleri

Resmi kaynakların dışında, Hamidiye Alaylarının kuruluş gerekçeleri farklılık arz etmektedir. Enver Ziya Karal ile Bayram Kodaman konu ile ilgili olarak şu ortak görüşü savunuyorlar: “Hamidiye Alaylarıyla, asayişin bozulmasına neden olan aşiretlerin denetime alınması, Ermenilerin hareketlerine karşı durulması, olası bir Rus-Osmanlı savaşında aşiretlerin Ruslara karşı kullanılması, yabancı devletlerin aşiretleri kışkırtmalarının denetlenmesi amaçlanıyordu.” (B. Kodaman, Sultan Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, TKAE Yay., 1087, s. 36)

Aşiret Mektebi mezunu, Hayderan aşiretinden ve ilk dönem TBMM mebusluğu yapan Hasan Sıddık Hayderanî ise şöyle anlatıyor: “Sultan Abdülhamit’in fikir ve düşüncelerine önem verdiği, Şeyh Şamil’in torunlarından Müşir Mehmet Zeki Paşa, Van, Erzurum ve Bitlis taraflarına yaptığı bir seyahat dönüşünde Padişahın ‘Anadolu’yu nasıl buldun’ sorusuna şu cevabı verir: ‘Padişahım, Anadolu her bakımdan tamamen ihmal edilmiştir. Hududumuzun öbür tarafındaki Moskoflar ise, bize örnek teşkil edecek derecede gayret göstermektedirler. Mesela bir Kazak teşkilatları var ki, hakikaten örnek alınmağa değer. Ruslar, hudutları içindeki aşiretlerden çok istifade ediyorlar. Bunları silah altına almıyorlar ama, yılda bir buçuk ay belli bir yerde topluyorlar, telim ve terbiyeye tabi tutuyorlar ve sonra hepsini yine serbest bırakıp evlerine gidiyorlar. Bağ, bahçe ve tarlalarında, sürülerinin başında çalışma imkanı veriyorlar.” (Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna)
İlk Alayların kurulması

M. Zeki Paşa’nın bu raporundan hemen sonra Padişahın emri ile İbrahim ve Kerim paşaların öncülüğünde Hamidiye alaylarının kuruluşuna başlandı. Hamidiye Alaylarının nizamnamesi yayımlanmadan kurulur. Bu alaylarla ilgili ilk yasal düzenleme 1891, ikincisi 1896 ve son düzenleme ise 1910 yılında yapıldı. Ancak son nizamname, İttihat ve Terakki Partisi iktidarında yapıldığı için “Hamidiye” adı nizamnameden çıkarılarak “Aşiret Hafif Süvari Alayları Nizamnamesi” şeklini aldı.

Hamidiye Alayları  Kanunu

Alay Nizamnamesine göre, o güne kadar askere gitmeyen aşiretlerin Hamidiye Süvari Alayları’nın oluşturulmasında kullanılacakları belirtiliyor. Kanunun 2. maddesine göre, kurulacak alaylar 4 bölükten az, 6 bölükten fazla olmayacaktır. Maddelerde en dikkat çekici nokta, küçük aşiretlerin alay kurmak ve eğitim için bir araya gelmesi kesinlikle yasaklanıyor ve sadece savaş halinde merkezi hükümetin veya ordu kumandanının lüzum görmesi halinde birleşmelerine izin verilecekti. Hamidiye Süvari Alayları’nı oluşturacak erkekler üç kısma ayrılıyordu: 17-20 yaş arası “iptidaiye” (başlangıç), 20-32 yaş arası “nizamiye” (ilk askerlik evresi), 32-40 yaş arası “redif” (ikinci askerlik devresi) sınıfına dahil olacaklardı. Hamidiye Alayları bizzat kendileri elbise, hayvan ve eyer takımlarını temin edecekler; tüfek, cephane ve stoklarını devlet verecekti.
İstanbul’da Aşiret Mektebi

Alayların subay kadrosu ise, İstanbul’daki Süvari Mektebi’ne alınan aşiret çocuklarından oluşturulacaktı. Devlete yaptıkları hizmetler “takdire şâyan” ise miralay (albay) rütbesine terfi edeceklerdi fakat yardımcısı mutlaka nizamî (ordu mensubu) bir subay olacaktı. Böylece alayların devlet tarafından kontrolü daha da kolaylaşacaktı. Alay kanunnamesinde bölüklerin yapısı da şöyle tayin ediliyor:

Alay mensuplarından herhangi biri köyünde veya evinde bulunduğu zaman, başka bir ile gideceği zaman kendi zabitinden izin almak zorundaydı. Her fert, mensubu bulunduğu aşiretin geleneklerine uygun, fakat tek tip elbise giyecek, üzerinde ise bağlı bulunduğu alayın işaret ve numarasını bulundurması mecburi idi. Her alay mensubu bineceği atını ve takımlarını kendisi temin etmekle yükümlüydü ve atlarda mutlaka alayın damgası olacaktı.

Sultan Abdülhamit Han’ın Suçlamalara Verdiği Cevap

Sultan Abdülhamit, Hamidiye Alayları ile ilgili eleştirilere, Dergâh Yayınları tarafından 1984 yılında yayımlanan “Siyasi Hatıratım” isimli kitabında şöyle cevap veriyor: “Kürt alaylarını teşkil ettiğim için Avrupa gazeteleri acı tenkitlerde bulunuyorlar ve bu teşkilat meydana geldiğinden beri Kürtlerin, Şark vilayetlerindeki Ermenilere daha vahşice davrandıklarını iddia ediyorlar ve bizim tarafımızdan teşkilâtlandırılan bu Kürtlerin istiklallerini ilan etmek için bize karşı isyan edeceklerinden endişe ettiklerini söylüyorlar. Anlaşılan gazeteler mevzu arıyorlar, bu sebeple de yalan yanlış her şeyi yazıyorlar. Muhabirler, Kürdistan‘daki vaziyeti Beyoğlu’nda oturdukları rahat köşelerini terk etmeksizin, ancak Ermenilerin görüş zaviyesine göre mütalaa ediyorlar.”
Hamidiye Alaylarının Bulunduğu Yerler ve Sayıları

Hamidiye Alayları’nın kuruluşu iki bölgede gerçekleştirilecekti. Birinci bölge, Rusya ile sınır olan Erzurum-Van arası, ikinci bölge ise Mardin-Urfa hattının kuzey kısmında kuruluyordu. 1896 yılına gelindiğinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin hemen tümünde yüz civarında Aşiret Alaylarının kurulduğunu belirtiyor. Buna mukabil başka kaynaklar ise yüzün üstünde alayın kurulduğunu iddia ediyor.
Hamidiye Alayları’nın sonu

İttihat ve Terakki Fırkası’nın yönetimi devralmasından sonra oluşturulan totaliter rejim şarkta da yoğun bir şekilde hissediliyordu. İttihatçı subayların otoritelerini hissettirmek için keyfi olarak bazı aşiret ileri gelenlerini tutuklaması ve Ermenileri hoş tutmak için Kürt nüfusu silahsızlandırırken Ermenilerin serbest silah taşımalarına izin veriyorlardı. Bu durum yalnız Hamidi olan Kürtler değil diğer Kürt nüfusu arasında da huzursuzluğa sebep olmuştu. Çünkü Ermeniler, yeni yönetimden böylesine destek almalarından dolayı Kürtlere yönelik baskılara yeniden başlamış ve savunmasız insanların faili meçhule kurban gitme olayları sıklaşmıştı.

İttihat Terakki yönetiminin bu tutumu sadece Ermenilere şirin gözükmek için yaptıklarını düşünmek eksik olur. Çünkü aynı dönemde İstanbul, Bağdat ve Kahire merkezli Kürt ayırımcılığı, Şarkta da etkisini göstermişti.
Ermeniler silahlanıyor

İttihatçıların 1909 Adana olaylarını bahane ederek Komitacı Ermenileri koruması, buna mukabil Kürtlere baskı yapması üzerine halk arasında gelişen huzursuzluk 4. Ordu Komutanı Mareşal Tatar Osman Paşa’nın Temmuz 1911′de “Harbiye Nezareti”ne gönderdiği telgrafta açıkça belirtiliyor:

“Hükümet memurları ve mahkemeler nezdinde, beraat asıl olduğu halde, kendilerine verilen her konuda ilk önce Kürtlerin suçlu ve Ermenilerin de suçsuz oldukları yolunda zanlarını belli edecek biçimde konuştuklarından, nereye ve kime başvurulacak olursa olsun, haklarını korunamayacağına ve sağlanamayacağına Kürtler ve özellikle başlarınca inanılmış görünüyor… Gezim süresinde hiçbir Kürtte silah görmedim. Fakat köyler ve hatta şehirler içinde bile Ermenilerin serbest serbest silah taşıdıklarını gördüm…Sonuç olarak, Kürtlerde son derece bir umutsuzluk ve korku, Ermenilerde avukatlıkla karışık bir şımarıklık ve taşkınlık hüküm sürmektedir.” (Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Cilt 3, s.126)

Bu ve buna benzer olayların yanı sıra, gelişen ulusçuluk hareketi ve bu hareketlerin bölgede bulunan Rus, İngiliz, Fransız ve hatta Alman sefarethanelerindeki ajanlar tarafından körüklenmesinin yanı sıra alaylarda baş gösteren başıbozukluk üzerine İstanbul’a her gün şikayet dilekçe ve telgrafları gidiyordu.
Alayların başarılarından bir örnek

Aynı yılda Zorlu deresinde Kazak süvarileri tarafından kıstırılan Cibranlı Halil Bey, kendisinden 10 kat büyüklükteki Kazak süvari birliğini yeniyor ve birliğin komutanını bizzat kendisi öldürüyordu. Kazım Karabekir Paşa’nın yönlendirmeleri ile Hamidiler, Rus ordusunu Kafkaslara kadar kovalamışlardı.

Hamidiye Alayları Kuvayı Milliye Hareketi’ne katılmış ve bölgelerinde önemli fonksiyonlar icra etmişlerdi.
Adım Adım Sona Doğru

İsveç, Rusya, Belçika, İngiltere’nin baskısı üzerine 1908′in sonunda toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, beklenilenin aksine Hamidiye Alayları’nın dağıtılmasına karar vermedi. Meclis’in Alaylar konusunda toplandığını öğrenen aşiret liderleri, bunu kendilerine yapılmış bir saldırı olarak gördüklerini beyan ettiler. Bu yüzden alaylar ile düzenli ordu arasında ilişkiler kopma noktasına geldi. İttihat Terakki yönetiminin Alayları ordu saflarına kaydedilmesi kararı ortalığı daha da gerginleştirdi.

Diğer aşiretler arasında yaşı dolayısıyla bir saygınlığı bulunan Haydaranlı aşireti Reisi Kör Hüseyin Paşa bu duruma karşı şiddetle çıktı. 1909′un başlarında alaylar yavaş yavaş silahsızlanmaya başladılar. Haydaranlı aşireti reisi Kör Hüseyin Paşa’nın tutuklanması alaylarla İttihat ve Terakki rejimini tamamen karşı karşıya getirdi. Hüseyin Paşa cezaevinden çıktıktan sonra bütün askerlerini alıp İran’a göç etti. Akabinde 1913 yılında Musul bölgesinde aşiret alaylarının başını çektiği Kürt isyanı başladı. (Naci Kutluay, Kürt Kimliği Oluşum Süreci )

Şeyh Said isyanına katılan akraba Hasenan ve Zirkan aşiretlerinin (en çok alayı bulunan aşiretler) İran’a sığınması ile birlikte fiili olarak Hamidiye Alayları dönemi bitti. İsyana katılmayan diğer aşiretlerin subay ve paşalarının emeklilik maaşları 1950′li yıllara kadar eşleri tarafından alınıyordu. Eşlerin ölümüyle birlikte Hamidiye Alayları devri tamamen bitti.
Hamidiye Alayları’ndan Koruculuğa

Ancak 1984′te PKK’nın bölgede başlattığı silahlı hareket üzerine, Hamidiye Alayları benzeri bir yapılanma gereksinimi duyuldu. Nisan 1985 Tarihinde Köy Kanunu’nun 74. Maddesine eklenen iki fıkra ile Köy Koruculuğu sistemi kuruldu.

Devlet yetkilileri, 1985 Mayısında eski Hamidilerle temasa geçti. Ve Aşiret reislerine Kur’an-ı Kerim’e el bastırılıp talak-ı salise attırılarak yemin ettirildi. Daha sonra irtibata geçilen bazı aşiretler koruculuğu kabul ederken, bazıları da yüzyılın ilk çeyreğinde kapanan defteri bir daha açmadılar.

 

 

 

 
 
Kaynakça

Ø      Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım. Dergâh Yayınları 1984.

Ø      Mehmet Aydın, İkinci Abdülhamit Han’ın Liderlik Sırları. İzci Yayınları 1999.

Ø      Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi (Cilt 3, s.126)

Ø      Naci Kutluay, Kürt Kimliği Oluşum Süreci. Belge Yayınları 1997.

Ø      Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna

Ø      Bayram Kodaman, Sultan Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası. TKAE Yayınları

 

 

Köşedeki tüm yazılar :

arşiv

Wıbıl:

Buraya wıbılanlar:  | 


Köşeler

En Son Yazılar